Biliyorum gec kaldim.
Üzerimde gec kalmisligin mahcubiyeti.
Sanki; gecmisten bugüne en büyük asklar yasanmis, en güzel siirler
yazilmis, en icli sarkilar söylenmis, hayata dair, aska dair yasanacak ne varsa
yasanmis, bize ne söylenecek tek bir söz ne de yasanacak bir ask kalmis gibi...
Birakip gidenlerden geriye sahibini bulmus sarkilar, siirler, ask hikayeleri
kalmis...
Bizim payimiza ise sahipsiz bir yalnizlik ve dünya ya gec kalmanin izdirabi
düsmüs...
Peki ne yapmali
Bu hayata gelmek ve buradan ayrilmak bizim tercihimiz degil. Ne zaman ve
nerede dogacagimizi, kimligimizi, cinsiyetimizi biz belirlemiyoruz.
Bir bilinmezden baska bir bilinmeze yolculukta, hayat denilen durakta
duruyor ve bize ayrilan sürenin sonunda veda ediyoruz.
Hersey daha önceden belirlenmis olanlarin bize yansimasindan ibaret gibi
görünüyor.
Bize uygun olan elbise coktan secilmis, bize de onu giymek düsüyor sanki.
Öyleyse bu hayat yalnizca örülen aglardan yazilan yazgilardan mi ibaret
Peki.. Bize ait olan nedir
Cevap aslinda cok basit.
Gelmek ve gitmek arasinda bize ayrilan sürenin icinde olan sey.
Yani Hayat..